get to

  1. bağlantı/irtibat kurmak, temas sağlamak, (b)
    k.d. etkilemek, tesir etmek, iz bırakmak, (c) başlamak.

    to get to telling stories. (d) yapabilmek.
    I get to go to the theater every week now.
ayağa kalkmak.
işine koyulmak Verb
...'ya varıncaya kadar kuzeye doğru gidin
ilk amaca ulaşmak.
not to get to first base (with): asla başarı sağlayamamak, bir adım bile ilerleyememek.
hedefe varmada yol almak Verb
bir işe ciddi olarak el atmak Verb
bir sorunu çözmede başarılı olmak Verb
birini tesadüfen tanımak Verb
birini zamanla tanımak Verb
bir işin ayrıntılarını zamanla öğrenmek Verb
parçalamak Verb
uyuyabilmek, uykuya dalmak.
I couldn't get to sleep last night: I was too excited.
gerçeği öğrenmek Verb
işin aslını öğrenmek Verb
bir sorunu çözmek Verb
sebebini bulmak Verb
köküne inmek Verb
bir konunun köküne varmak (aslını anlamak Verb
esasını/sırrını çözmek/kavramak, (sorunun) ruhuna/özüne inmek.
asıl konuya dönmek/gelmek, sadede gelmek.
bir sorunun esasına inmek Verb
incelemeye başlamak Verb
çalışmaya
işini canla başla yapmak Verb
(askerlik) oldukça ağır yaralı olmak Verb
ciddî bir şekilde ele almak, ciddî olarak uğraşmak/halle çalışmak/üzerine eğilmek.
The speaker talked
a lot, but never really got to grips with the subject.
Suyu görmeden paçayı sıvama (Belki de hiç vuku bulmayacak zorlukları önceden düşünüp üzülme).
Çok da kafana takma.
Fazla kafana takma.
Çok da kafaya takma.
Fazla kafaya takma.
ilk amaca ulaşmak, ilk aşamasını başarmak.
His plan never got to first base.
birinden üstün durumda
fenalaşmak Verb
kurtulmak Verb
inmek Verb
geçirmek Verb
nasır bağlamak Verb
savuşturmak Verb
kurumak Verb
azmak Verb
tezkere almak Verb
kısılmak Verb
geçinilmesi güç bir kişi olmak Verb
geçinilmesi kolay olmak Verb
I'm wise to him/I've got wise to him and his game (= cheating): Onu ve yaptığı dalavereleri/çevirdiği
dolapları bilirim. If you don't get wise to yourself and start studying, you will fail the course: Aklını başına alıp çalışmaya başlamazsan dersi başaramazsın.
ikrah getirmek Verb
şişmanlatmak Verb
zayıflatmak Verb
dadandırmak Verb
elde edilmesi güç
ekmeğini çıkarmak Verb
geçinilmesi kolay kişi
(telefon) temas kuramamak Verb
bağlantı sağlayamamak Verb
...'e iyi başlamak Verb
...'e iyi bir başlangıç yapmak Verb
davasına bakmak için bir avukat tutmak Verb
bir engeli aşarak ulaşmak Verb
elde etmek Verb
dinleyicileri etkilemek Verb
bir yere giriş izni almak Verb
bir noktaya ulaşmak Verb
fırsat bulabilmek Verb
gelebilmek Verb
yeniden başlamak Verb
başladığına dönmek Verb
güç ya da yorucu işinin başına dönmek Verb
konuya dönmek Verb
turşulaşmak Verb
girişmek Verb
başlamak Verb
asıl konuya dönmek.
işine bakmak, ciddî olarak işiyle meşgul olmak, işi ciddiyetle ele almak.
They finally got down to
business and signed the contract.
konuya/sadede gelmek.
izinden sonra yeniden işe dönmek Verb
bir işin temelini atmak Verb
sadede gelmek Verb
ciddi olarak işe başlamak Verb
iliklerine kadar ıslanmak Verb
bir şey karşısında mest olmak Verb
A noktasından B noktasına gitmek Verb
bir yerden bir yere gitmek Verb
TV cihazını onarması için birini çağırmak Verb
(tren) vaktinde gelmek Verb
eve gitmek üzere izin almak Verb
(US) birinin kötü niyetlerini çakmak Verb
iyi başlamak Verb
uykuya dalmak Verb
izini bulmak Verb
(telefonla) ilişki kurmak Verb
biriyle bağlantı kurmak Verb
(telefon) kendini birine bağlatmak Verb
sonunda birinin çevirdiği dolabı sezmek Verb
iletmek Verb
açıklığa kavuşturmak Verb
esirleri memleketlerine iade etmek Verb
kolları sıvamak Verb
tabanları yağlamak Verb
birinin ayağını yerden kesmek Verb
benimsetmek Verb
râzı etmek Verb
sümkürtmek Verb
kavratmak Verb
beğendirmek Verb
zayıflatmak Verb
birine birşeyi ulaştırmak Verb
birine birşeyi yollamak Verb
birine birşeyi göndermek Verb
birşeyin çalışmasını sağlamak Verb
birşeyi çalışır duruma getirmek Verb
birşeyi çalıştırmak Verb
kalabalığı ilerletmek Verb
(telefon) biriyle bağlantı kurmak Verb
-e varmak/gelmek/erişmek.
What page have you got up to?
ajur duruma gelmek Verb
zamanı gelmiş ya da geçmiş bir şeyi yapmak Verb
son durumu öğrenmek Verb
niyeti kötü olmak Verb
yaramazlık etmek Verb
alışmak.
iliğine kadar ıslanmak Verb
müstahak olmak Verb
(US) kazanılan maaşı almak Verb
olan bitenin doğrusunu bilmek Verb
bilgisi/haberi olmak, haberdar/vâkıf olmak.
işe girişmek/koyulmak.
bir sorunla mücadele etmek Verb
baştan savılması güç
kolay satılmayan mallar Noun
temas kurulması güç bakan
kabuğundan dışarı çıkmamak
evini kiraya vermemek Verb
bütün gece gözünü kırpmamak
birinin sözlerini boğazına tıkamak Verb
birinin sözlerini boğazına tıkmak Verb
ağız açtırmamak
ağızıni havaya açmak Verb
arkasından koşmak Verb
sağlamak Verb
ağır yenilgiye uğramak Verb
kibirlenmek, böbürlenmek, başkalarına tepeden bakmak, kibirinden yanına yaklaşılamamak, “alçak dağları ben yarattım” demek.
alabanda yemek (argo) Verb
çok resmi karşılanma
gezinmek.
(a) bir taraftan bir tarafa geçirmek, (b) (piyes vb.) başarılı olmak.
ilerlemek, başarı göstermek.
nafakasını almak (argo) Verb
işe koyulmak/girişmek.
ağa/tuzağa düşmek.
şapa oturmak (argo) Verb
hizaya gelmek Verb
ucuz kurtulmak, kolay kurtulmak, fazla zarara uğramamak.
moruklaşmak (argo) Verb
yaptığı seyahat masraflarını geri almak Verb
ekmek (argo) Verb
sepetlemek (argo) Verb
öfkelenmek, kızmak, sinirlenmek.
tahkir edilmek, yuhalanmak.
He got the bird when he came out on stage: Sahneye çıkınca yuhalandı.
fikrini anlatabilmek, karşısındakinin kafasına sokabilmek.
bir işin hoş olmayan yanı ile uğraşmak zorunda kalmak (bir pazarlıktaki elverişsiz koşul
ayranı kabarmak (argo) Verb
kıçı sıkışmak, belaya çatmak, başı belaya girmek.
büyümek, gelişmek, irileşmek.
make larger: büyütmek.
dümenine bakmak (argo) Verb
kovalamak Verb
istihraç etmek Verb
Biz size döneceğiz.
çabuk zengin olmak istemek Verb